Yurttaşlık Hakkı
YURTTAŞ NÂZIM HİKMET
Kıymet COŞKUN
Nâzım Hikmet’in yurttaşlıktan çıkarılma kararının kaldırılmasına yönelik çalışmalar yaklaşık 20 yıl öncesine dayanır.
12 Kasım 1987’de şairin kız kardeşi Samiye Yaltırım’ın çağrısı üzerine Nâzım’ın arkadaşları, yakınları bir araya gelerek sorunun çözümü için neler yapılması gerektiğini tartıştı.
15 Ocak 1988’de düzenlenen anma toplantısının açılış konuşmasını yapan Aziz Nesin şöyle diyordu:
“…Yirminci yüzyıl yazar ve şairleri biz hepimiz Nâzım Hikmet’in soluğundan çıktık. Nâzım Hikmet’in şiirine karşı koyanlar da, taklit edenler de, etkisinde kalanlar da Nâzım Hikmet’in soluğundan yararlanarak, ondan soluklanarak ortaya çıktılar.
…Bütün yazar ve şairlerin, aynı yoldan gitsin ya da gitmesinler Nâzım’ın havası içerisinde yetiştikleri, bu düşünceden oluşturdukları kabul edilirse ki bunun doğru olduğuna inanıyorum, o zaman insanların ustalarına, yol göstericilerine karşı büyük borçları vardır. O borçların başında çok yanlış bir karar olan, yasal olduğu tartışılabilir, keyfiliği tartışılamaz olan ‘Vatandaşlıktan çıkarma’ kararının kaldırılması için önce bizim uğraşmamız gerekiyor. Bir borçtur bu. Bu bir dilek değildir, bir borçtur. Aydınlara, Türk aydınlarına düşen bir borçtur.” (*)
Nâzım’ın dostları ve hukukçuların düzenlediği bir dizi toplantının ardından Samiye Yaltırım; Nâzım Hikmet’in ölümünün 25. yıldönümü olan 3 Haziran 1988’de avukatları aracılığıyla, 1951 yılında alınan kararın iptali için, Bakanlar Kurulu’na başvurdu. Ancak dilekçesi işleme konulmadı. Bakanlar Kurulu’nun yasal süresi içerisinde dilekçeye yanıt vermemesi üzerine açılan dava ise 1993 yılına kadar sürdü.
Samiye Yaltırım avukatları aracılığıyla Bakanlar Kurulu’na yaptığı başvuruda, Nâzım’a yapılan haksızlığın düzeltilmesini istiyordu:
“…Nâzım Hikmet dünyada Türk Ulusunun bir simgesi olmuştur. Dünya O’nu Türk ozanı olarak tanıyor. Kendisi de şiirlerinde Türkiye’ye olan hasretini ve bağlılığını öteden beri dile getirmiştir. Bugün geldiğimizi söylediğimiz çağdaş, demokratik düşünce düzeyinde Nâzım Hikmet’in Türk vatandaşı sayılmaması sadece müvekkilemiz Samiye Yaltırım için değil, tüm halkımız için de acı verici bir durumdur. Bu gerçekler ve hukuksal durum göz önüne alınarak çıkarılma kararının kaldırılıp Nâzım Hikmet’e Türk vatandaşlığının verilmesini Hükümetten talep ediyoruz.
Gereğinin takdirini ve sonucun tarafımıza tebliğini saygıyla arz ederiz. 3.6.1988.”
Bakanlar Kurulu’nun dilekçeye yanıt vermemesi üzerine Samiye Yaltırım’ın avukatları dava yoluna gittiler:
“Nâzım Hikmet dünyada Türk ozanı olarak tanınıyor ama Türk vatandaşı değildir. Kurtuluş Savaşı için en güzel destanlardan birisi, birincisi Nâzım Hikmet tarafından yazılmıştır. Nâzım Hikmet birçok şiirinde vatan hasretini dile getirmiş, memleket sevgisinin eşsiz örneklerini yaratmış bir sanatçıdır.
Nâzım Hikmet’in vatandaşlıktan çıkarılması Türk sanatı açısından büyük bir kayıptır. Nâzım Hikmet’in vatandaşlıktan çıkarılması kararı, Türk halkının Nâzım Hikmet’le övünme hakkına bir el uzatmadır. Bu karar Türk dilini konuşan herkesi, Türk vatandaşlarını, Nâzım Hikmet’i seven herkesi, sanat ve edebiyat çevrelerini en doğal olarak müvekkilemiz Samiye Yaltırım’ı doğrudan ilgilendiren ve etkileyen bir özellik taşımaktadır.
Yukarıda açıkladığımız gerekçe, sunduğumuz belgeler ve getirilecek işlem dosyasına göre müvekkilemiz Samiye Yaltırım’ın ağabeyi Nâzım Hikmet’in vatandaşlıktan çıkarılma kararnamesinin ortadan kaldırılmasına ilişkin isteğimizi reddeden Başbakanlık işleminin iptaline karar verilmesini saygı ile vekaleten arz ederiz. 30.9.1988.”
Dava, Danıştay’ın şu gerekçesiyle reddedildi:
“Vatandaşlık şahsa bağlı haklardan olduğundan bu konuda doğacak uyuşmazlıklarda dava açma hakkı münhasıran esas hak sahiplerine ait bulunduğundan, davacının dava konusu işlemle menfaat ilişkisinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
Oysa istenen Nâzım Hikmet’in yeniden vatandaşlığı alınması değil, 1951 yılında alınan hukuk dışı kararın iptaliydi.
Ve bir başka mahkeme de şairin kız kardeşi Samiye Yaltırım’ın daha önce Nâzım’a hakaret ettiği gerekçesiyle tazminat davası açtığı bir milletvekilinin mahkûmiyetine kız kardeşinin manevi menfaati gerekçesiyle karar verebiliyordu…