Cezaevi Yılları
1938’de “orduyu isyana teşvik” suçuyla tutuklanıp 28 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan Nâzım Hikmet, 1950’de çıkarılan af yasasıyla yeniden serbest kalana dek geçen yaklaşık 13 yıl boyunca şiirini en üst düzeye çıkaran, dünya çapında tanınmasını sağlayan başyapıtlarını verdi.
İstanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde geçirilen bu dönemin yapıtları, kitaplaşma biçimlerine göre iki alt başlıkta toplanabilir:
a- Destanlar:
Kuvâyi Milliye Destanı: 1939-41 yılları arasında İstanbul, Çankırı ve Bursa hapishanelerinde yazılmıştır. Kuvâyi Milliye Destanı, bir başlangıç ve sekiz bölümden oluşur. Her bölümde savaşa ait bir hikâye anlatılır. Hikâyeleri anlatılanlar çoğunluk savaşın isimsiz kahramanlarıdır. Toplumun çeşitli kesimlerinden seçilmiş tipler yoluyla ülkenin genel görünümü de sergilenmiş olur. Anlatımı da hikâye tekniğine uygun olarak yumuşak, yarım uyakların sağladığı neredeyse görülmeyen bir uyum egemendir. Tarihsel bilgiler, istatistik sayılar, araç-gereç listeleri ve coğrafya bilgileri bile metnin şiir olma özelliğini bozmaz.
Memleketimden İnsan Manzaraları: 1940 yılı eylül ayında “Meşhur Adamlar Ansiklopedisi” adını verdiği bu çalışmaya başladı. Kuvâyi Milliye Destanı’nda nasıl savaş kazanan kahramanlar ya da komutanlar yerine sıradan insanları anlattıysa, burada da yine sıradan insanların öykülerini anlatacaktı. Bir tür sözlük ya da ansiklopedi maddesi yazar gibi, çeşitli insanların yaşamlarını, çevrelerini, yaptıklarını şiirle anlatmayı deneyecekti.
Bunu yaparken de amacı, “en büyük ve en mükemmel ve en ihatalı edebiyat şekli olduğuna” inandığı şiirin sınırlarını geliştirmek ve onu bilinen kalıplardan kurtarmaktı.
Cezaevi yıllarının daha başlangıcında, aynı anda, hem aşk şiirleri, hem Kurtuluş Savaşı destanı, hem “ansiklopedi” çalışmalarına girmiş ve hepsinde de çok başarılı şiirler yazmış olması, Nâzım Hikmet’in özlediği yapıtına ulaşmasını sağlayacak yolları açmıştı.
Cezaevinden çıkana kadar, 1950 yılına dek üzerinde çalışacağı ve toplam 537 sayfalık bir bütünlüğe ulaşacak “Memleketimden İnsan Manzaraları” yapıtını şair hem kendini, hem ülkesini, hem dünyayı, hem de yaşadığı çağı bütün boyutlarıyla sığdırmayı başardı.
“Memleketimden İnsan Manzaraları”, şiirin yanı sıra, roman, öykü, senaryo, tiyatro, röportaj gibi bütün öteki sanatları da kullanan, onları şiirin içine çeken; lirik, epik, dramatik çeşitli anlatım olanaklarını aynı anda, bir arada kullanabilen ve taşıdığı tüm bu özelliklerle de ne Türk, ne de dünya edebiyatında bir benzeri olmayan olağanüstü bir yapıttır.
b- Lirik Şiirler
Nâzım Hikmet, 1938’de tutuklanmasıyla başlayan uzun cezaevi süresinin ilk birkaç yılında yoğun bir şiir üretimi içinde oldu. Kendisini tümüyle “Memleketimden İnsan Manzaraları’” yapıtına verdiği 1942-44 yılları arası hemen hiç bağımsız şiir yazmadı. 1945’ten başlayarak büyük yapıtının yanı sıra yine çok sayıda lirik şiirler yazdı. Bu şiirlerin nasıl kitaplaştırılacağını da yine kendisi planlamıştı.
Dört Hapishaneden: Çoğunluğu 1939-41 yılları arası yazılmış tek tek şiirlerinin birleşmesinden oluşmuş bir kitaptır. Şiirlerde cezaevine düşmüş olmanın acısı, dünya ve ülke sorunları, aşk gibi temaların yanında hapiste yakından tanıdığı halktan kişilerin başından geçenler de anlatılır. Geleneksel anlatı biçimleriyle çağdaş şiirin ustaca buluştuğu bu ürünler arasında da şairin çok ünlü şiirlerine rastlarız: “Fevkalâde memnunum dünyaya geldiğime”, “Bugün Pazar”, “Türk Köylüsü”, “Memleketimi Seviyorum” vb.
Piraye İçin Yazılmış: Saat 21-22 Şiirleri: 20 Eylül 1945-14 Aralık 1945 arasında yazılmış 31 şiirden oluşur. Gündüzleri “Memleketimden İnsan Manzaraları” yapıtını çalışan şair, akşam saat dokuz olduğunda her işini bırakarak yalnızca karısını düşünmekte ve ona bir şiir yazmaktadır.
Şairin kavgasının ve sevdasının iç içe geçtiği bu lirik şiirlerin pek çoğu bugün çağdaş şiirimizin başyapıtları arasında sayılmaktadır. Lirik duyarlık, su gibi akan rahat söyleyiş, aşkla insancıl bir dünya görüşünün örtüşmesi, şairin ustalığını görünmez kıldığı ustalıkta şiirler yazmasını sağlamıştır.
Rubailer: 21-22 Şiirleri ‘nin ardından yöneldiği Rubai biçiminde şair, geleneksel dörtlük yapısı içinde diyalektik düşünceyi, toplumsal sorunları ve çağcıl bir aşkı işlemeyi istiyordu. 1945’in sonlarıyla 1946’da sürdürdüğü ve toplam 23 dörtlük yazdığı bu deneyden de şair büyük bir başarıyla çıkmayı bildi.
Rubailer’de şairin geleneksel bir biçimle hesaplaşmasını görürüz. Geleneksel Rubainin uyak biçimlerini kullanmasına karşın, aruz ölçüsünü kullanmamıştır. Tasavvufa özgü kimi sözcükleri (heyulâ, sûret, hayal, ayna, âlem, gölge, akis vb.) kullanmış fakat şiirlerin içeriğinde gizemciliğe kapılmayarak diyalektik düşünceyi işlemiştir, geleneksel şiirdeki idealizm yerine de maddeci düşünceyi öne çıkarmıştır.
Yatar Bursa Kalesinde: Bu kitap şairin planladığı bir kitap değildir. Şairin “Bütün Eserleri” ülkemizde ilk kez basılırken, 1988’de yayımlanmıştır. İçinde 1929-1951 yılları arasında yazılmış ve öteki kitaplarına girmemiş şiirleri vardır. Kitaptaki şiirlerin çoğunluğunun 1948-51 yılları arasına tarihlenmesi, bu kitabı Nâzım Hikmet’in olgunluk döneminin önemli ürünlerini içeren bir yapıta dönüştürmüştür.
Gerçekten de, kitapta yer alan “Yatar Bursa Kalesinde”, “Dünyanın En Tuhaf Mahluku”, “Ben İçeri Düştüğümden Beri”, “Yaşamaya Dair”, “Angina Pektoris”, “Tahirle Zühre Meselesi”, “Hapiste Yatacak Olana Bazı Öğütler”, “Ellerinize ve Yalana Dair”, “Açlık Grevinin Beşinci Gününde” gibi şiirler şairin unutulmaz ürünleri arasında sayılırlar.