Şiiri
Turgay Fişekçi
1902’de Selanik’te bir paşa torunu olarak doğan Nâzım Hikmet, pek çok yönden şanslı bir çocuktu. Aydın bir ev ortamında yetişmiş, 15 yaşında Heybeliada Bahriye Mektebi’nde tarih öğretmeni olarak dönemin ünlü şairi Yahya Kemal Beyatlı ile karşılaşmış, 20’sinde gittiği Rusya’da Mayakovski ile arkadaş olmuştu.
Bütün bunlar daha çocukluk ve gençlik dönemlerinin pek çok çalkantılı olayı Nâzım’ı, çağının sanatı ve sorunlarıyla yüz yüze getirmişti.
Hece ölçüsüyle yazdığı ilk şiirlerinde bile alışılmış duyarlıkları sarsan, yeni, çarpıcı bir şiir dünyasının kapılarını zorlayan söyleyişler getirmişti.
Rusya’da tanıdığı yeni biçimde yazdığı ilk şiiri “Açların Gözbebekleri” ile de Türk şiirinin ilk serbest ölçülü şiiri ortaya çıktı.
Moskova’da geçirdiği yıllar, Nâzım Hikmet ve şiiri için tam bir devrim yılları oldu. Şiirde Fütürizm (Gelecekçilik) ile Konstrüktivizm (Yapımcılık) akımları, tiyatroda Stanislavski ve Meyerhold’un gerçekleştirdiği devrimler, öğrenim gördüğü Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) yeni bir dünya görüşünü derinliğine öğrenip kavraması, şiir anlayışını tümüyle altüst etti. Hem yenilikçi biçim arayışlarına yöneldi, hem de yeni içerikleri şiire taşıdı.
1929’da Türkiye’ye döndüğünde yayımlanan ilk şiir kitabı 835 Satır ‘ı oluşturan, aralarında “Makinalaşmak”, “Salkımsöğüt”, “Bahri Hazer”in de olduğu bu tür şiirler, Türk şiirinde yeni bir dönemin başlangıcını oluşturuyordu.
Nâzım Hikmet’in bu heyecan dolu gür sesi, peş peşe yayımlanan öteki kitaplarında da sürdü: Jakond ile Si-YA-U (1929), Varan 3 (1930), 1+1=1 (1930), Sesini Kaybeden Şehir (1931), Benerci Kendini Niçin Öldürdü? (1932), Portreler (1935), Taranta Babu’ya Mektuplar (1935).
Bu kitaplar birbirlerinden farklı anlatım olanaklarını deneseler de ortak özellikleri, yüksek sesli, bağıran, haykıran şiirlerden oluşmalarıdır. Bu şiirler arasında “Kerem Gibi”, “O Duvar”, gibi unutulmaz şiirlerin yanında, güncel polemiklere karşılık olarak yazılmış çok güçlü yergi şiirleri, Jakond ile Sİ-YA-U gibi, fantastik bir konunun roman tadında gerçekçi anlatımı, Benerci ‘de ise güncel devrimci sorunların tartışılmasını gerçekleştirmiştir.
Bu dönem şiirlerin bir başka önemli yanı ise bağıran ses tonlarına karşın, güçlü bir lirik damarla da beslenmiş olmalarıdır. Bu lirik damar, 1940’tan başlayarak Nâzım Hikmet şiirinin ana eksenini oluşturacaktır.