Çağrılı Konuşmacılar
Yavuz UNAT, Prof. Dr.
İstanbul’da doğdu (1965). Konya Endüstri Meslek Lisesi’nden (1982) ve Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden (1987) mezun oldu. Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Ali Kuşçu’nun ‘Risâlat al-Fathiyya’ Adlı Eserinin, Gök Küreleri Üzerine Olan Dördüncü ve Beşinci Makaleleri Üzerine Bir Çalışma” başlıklı teziyle yüksek lisansını (dan. Prof. Dr. Sevim TEKELİ, 1990), Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde “Fergâni’nin ‘Kitâb el-Fusûl’ Adlı Kitabı Üzerine Bir İnceleme” başlıklı teziyle doktorasını (dan. Prof. Dr. Esin KÂHYA, 1996) tamamladı. Bu çalışma Hardvard Üniversitesi tarafından yayımlandı. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden doçent (2003), Kastamonu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi’nden profesör unvanı (2009) aldı.
Türk Felsefe Derneği Yönetim Kurulu (2000-2003), Türk Bilim Tarihi Kurumu (1990’dan başlayarak), Felsefe Dünyası Dergisi Yazı Kurulu (2000-2003), 2009 Astronomi Yılı – UNESCO Astronomi İhtisas Komitesi üyeliklerinde bulundu. 2022 yılında Atatürk Kültür Merkezi Bilim Kurulu Üyeliğine seçildi.
Çalışmaları bilim tarihi, astronomi tarihi ve teknoloji tarihi üzerinde yoğunlaşmış olan Unat, halen Kastamonu Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Felsefe Bölümü öğretim üyesidir.
Bilimde Aydınlanma
Prof. Dr. Yavuz UNAT
Kastamonu Üniversitesi
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi
Felsefe Bölümü
Aydınlanma, insanın kendi aklı ve deneyimleri ile, geleneksel görüşler, otoriteler ve ön yargılardan kendisini kurtarıp, yalnızca aklına dayanarak, dünyayı ve yaşamını kavrayıp düzenlemeye çalışmasıdır. Bu anlamda Aydınlanma Çağı insan aklının özerk olduğu düşüncesine dayanır ve burada esas olan inanmak değil, bilmektir.
Bu bağlamda Aydınlanma düşüncesinde sorgulanmak istenen insan varlığının anlamı ve bu dünyadaki yeridir. Nitekim Aydınlanmanın klasikleşmiş bir tanımını verdiği kabul edilen Kant’a göre de Aydınlanma, insanın kendi kusurları sonucu düşmüş olduğu olumsuz durumdan yine kendi aklını kullanmak suretiyle çıkması çabasıdır. Çünkü Kant’a göre, insan içinde bulunduğu olumsuz duruma aklın kendisi yüzünden değil, onu kullanmaması yüzünden düşmüş ve insan şimdiye kadar aklını kendi başına kullanamamış, hep başkalarının kılavuzluğuna gereksinim duymuştur. Bu yönüyle Aydınlanmanın, Ortaçağ düşüncesine ve yaşam anlayışına karşıt bir dünya görüşü olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Başka bir deyişle, bu yüzyılda, tıpkı Rönesans’ta olduğu gibi, her türlü tarihsel otoriteden bağımsız olmak, deneyin ve aklın sağladığı doğrularla doğayı ve yaşamı anlamak ve açıklamak amaçtır.
Aydınlanmanın bir diğer temel özelliği de doğa ile akıl arasında bir uygunluk olduğunu ve doğayı aklın rahatlıkla kavrayacağı ilkesine dayanmasıdır. Akla bu kavrayışta yardım edecek yöntem de matematiktir. Nitekim Galilei evrenin matematik diliyle yazılmış bir kitap gibi olduğunu düşünüyordu. Yine bu yüzyılın diğer bir özelliği de kabul edilen bir ana prensipten hiçbir atlama yapmaksızın adım adım diğer bilgileri bu temel çıkış noktasından türeten, büyük sistemlerin oluşturulduğu bir yüzyıl olmasıdır. Bu sistemler ise akla, bilime ve ilerlemeye büyük bir güvenin doğmasını sağlamıştır.
Konuşmamız iki ana kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda Aydınlanma düşüncesinin bilimle olan ilişkisi ele alınacak ve bilimsel düşüncenin gelişimi ile bağlantılı olarak bilimsel yöntem tartışmaları ve Aydınlanmanın temel savları bağlamında bilimsel devrimler değerlendirilecektir.
Konuşmanın ikinci kısmında ise Aydınlanma düşüncesinin Atatürk Devrimleri ve Cumhuriyet’in temel savlarıyla ilişkisi kurulmaya çalışılacaktır.