İhsan Koza, en bilinen haliyle, sinemacı İhsan İpekçi’nin yazdığı romanlarda kullandığı müstear isimdir. İpekçiler, 19. yüzyılın son demlerinde Selanik’ten İstanbul’a göç etmiş tüccar bir aile. İhsan İpekçi 1901’de Selanik’te doğmasına rağmen İstanbul’da büyümüş, Galatasaray Sultanisi’nde okumuş, 1966’da ölene dek de İstanbul’da yaşamış. Çok uzağa gitmeyin, İhsan Bey tanınmış yazar/siyasetçi merhum İsmail Cem’in babası, Abdi İpekçi’nin de amcasıdır. Peki 1902’de yine Selanik’te doğmuş olan Nazım Hikmet’in nesidir? Patronu, arkadaşı ve belki de aynı takma isimle (İhsan Koza) roman yayınlayacak kadar yakını, yoldaşı.
İhsan Koza kitap kapaklarında, film afişlerinde rastlanan bir takma isim. Ama büyük ihtimalle tek bir kişi, tek bir yazar değil, biraz daha fazlası… Üstelik, aşağıda okuyacağınız ve göreceğiniz gibi, çok hoş hikâyeleri var.
Biz burada İhsan Koza’yı hatırlıyoruz. Teşekkürler Başar Başarır…
Nazım Hikmet’in patronu, yoldaşı, kalem arkadaşı İhsan Koza
İhsan İpekçi sinema işine giriyor
İpekçi Ailesinin İstanbul’a ilk armağan ettiği marka: Selanik Bonmarşesi. Eminönü meydanında, sadece ipekli kumaşlar değil, ithal malzemeler, özellikle de fotoğraf ve film makineleri satıyorlar. Başlangıçta ticaret iyi gidiyor. Ancak bir süre sonra belediye bir vesileyle mağazalarını yıkıyor ve aile sektör değiştirmeye mecbur oluyor. Galatasaray’dan sonra Berlin’e okumaya giden İhsan İpekçi, dönüşte ailesini sinema işine girmeye ikna eder. 1923’te Elhamra, 1924’ten itibaren de Melek (sonraki adıyla bizim meşhur Emek) sinemasının işletmesini devralırlar.
Muhsin Ertuğrul ile “Ankara Postası”
İhsan İpekçi sinema işletmekle yetinmez, 1928 yılında İpek Film’i kurar ve yerli film üretmeye başlar. İlk olarak Muhsin Ertuğrul ile “Ankara Postası”nı çekerler. Film büyük bir ticari başarı kazanır. Sonra bir ortak yapım olan “İstanbul Sokakları’nda” gelir. Ve 1932’de ilk sesli Türk filmi olan “Bir Millet Uyanıyor” çekilir. Yönetmen yine Ertuğrul Muhsin, reji asistanı ve seslendirme yönetmeni ise Nazım Hikmet’tir. Bu ikili Moskova yıllarından tanışmaktadır.
Nazım Hikmet’le işbirliği
İhsan İpekçi 1932 yılında Türkiye’nin ilk seslendirme stüdyosunu Nişantaşı’nda eski bir fırının duvarları arasında kurar. Amaç hem sesli film üretmek, hem de ithal edilen filmleri seslendirerek daha geniş kitleleri sinema salonlarına çekmektir. Bu öncü girişimin başına da Nazım Hikmet geçecektir. Böylece başlayan İpek Film-Nazım Hikmet işbirliği çok uzun süre devam edecektir. Şairimiz yıllar içinde en az 16 filmin senaryosunda kalem oynatır. Seyrek olarak kendi adıyla, çoğu kez müstear isimlerle (Mümtaz Osman ya da Ercüment Er olarak). Nazım Hikmet 1937’de İpek Film için senaryosunu kendi yazdığı bir filmin yönetmenliğini de üstlenir: “Güneşe Doğru.” O filmin çekimleri sırasında alınan bu fotoğrafta ortada oturan Nazım’ın hemen arkasında İhsan İpekçi, onun yanında da ağabeyi Osman İpekçi görülüyor. Sol baştaysa (gözlüklü) Arif Dino.
Huzurlarınızda: İhsan Koza
İhsan Koza imzasının ilk görüldüğü yer 1943 yılında Tasvir Gazetesi’nde tefrika edilen “Şeytanın Kölesi” adlı eser olur. Ne yazık ki bu çalışma gazete sayfalarında kalmış, kitap olarak basılmamıştır. İhsan Koza imzasıyla yayınlanan ilk roman “Affet Beni.” Yıl 944, yayıncı Ahmet Halit. Kapak Ferit Apa imzalı. Bu arada İhsan Koza’nın aslında bir takma isim olduğu sır değil, bunu herkes biliyor. Asıl bilinmeyen, İhsan Koza’nın gerçekte kim olduğu. İhsan İpekçi mi? Nazım Hikmet mi? Yoksa her ikisi birlikte mi?
“Aradığım Kadın” meselesi
1945. İhsan Koza (artık o her kimse) yazmaya ve yayınlamaya devam ediyor. “Aradığım Kadın” Tasvir Neşriyatı’ndan basılıyor. Kapak çizimi sonradan ünlenecek olan ressam Naci Kalmukoğlu’na ait. Kitabın içine düşülen bir nota göre, romanın film hakları “Vedat Ar tarafından temin edilmiştir.” Edilmiş ama, roman filme çekilmiyor.
“Senede Bir Gün” ve Çamlıca’da randevu
1946. İhsan Koza’nın üçüncü romanı “Senede Bir Gün” basılıyor. Bulgaristan’daki bir Türk köyü olan Yanbolu’dan anayurda kaçış sırasında kendini feda eden Emin, nişanlısı Nazlı’dan ayrı düşer. Emin vurulur ancak ölmez. Ağır bir şekilde yaralanır. Ailesiyle İstanbul’a gelen Nazlı aşk acısından hastalanır, verem olur. Sonra kendisini tedavi eden doktorla yakınlaşır, evlenmeye karar verir. Düğün gecesi kapı çalınır. Öldü sanılan Emin cebinde Nazlı’dan yıllar önce aldığı kanlı mendille çıkagelir. İzdivaca engel olmaz, ancak aşıklar her sene aynı gün Çamlıca Tepesi’nde buluşmak için sözleşirler. Roman basıldığı yıl İpek Film tarafından sinemaya aktarılır. Yönetmen Ferdi Tayfur. Başrollerde Suavi Tedü ve Cahide Sonku. Eser 1966 ve 1971’de iki kere daha filme çekilecek, Şekip Ayhan Özışık’ın bestelediği, Zeki Müren’in seslendirdiği Hicaz şarkıyla ünlenecektir.
Kameranın başında Ferdi Tayfur
1946. “Senede Bir Gün” çekiliyor. Bu arada Nazım’ın 1938-1950 arasında hapishanede olduğunu unutmayalım. Kameranın başında yönetmen Ferdi Tayfur var (Şarkıcı olan değil. Gerçi ona bu ismi babasının bu ilk Ferdi Tayfur’a olan hayranlığından koyduğu söylenir.) Tayfur’un hemen arkasında görünen ise patron İhsan İpekçi. Kameranın yanında duran kişi ise Cezmi Ar, efsane görüntü yönetmeni. Şimdi buraya dikkat: “Senede Bir Gün” yazarı İhsan Koza’nın aslında Nazım Hikmet olduğuna dair söylentiler vardır. Neden mi? Bir sonraki fotoğrafa geçelim.
Nazım hapisten kurtuluyor
Yatar Nazım cezaevinde… Patron İhsan İpekçi İstanbul’dan kalkmış, arkadaşını ziyarete gelmiş. Yanlarında bir de uzman çavuş. Derler ki Nazım, bu ziyaretlerden birinde “Senede Bir Gün” adlı romanını İhsan İpekçi’ye teslim eder ve İhsan Koza adıyla bastırmasını ister. Bunun böyle olduğuna dair kanıtlar ise romanın içinde gizlidir. Romanın anlatıcısı Malatya’da görevli bir bankacıdır ve işi icabı sürekli Ankara ve Bursa’ya gitmektedir (Nazım’ın hapis yattığı şehirler). Yılda bir gerçekleşen buluşmanın yeri Nazım’ın eşi Piraye’nin teyzesinin yaşadığı ve sık sık gittiği Çamlıca’dır. Ve en önemlisi, senede bir gün yapılan buluşmaların tarihi olan 12 Ağustos, Nazım’ın ilk mahpusluğundan kurtulduğu tarihtir. 12 Ağustos 1934’te Nazım salıverilmiştir, anlatıcı 34 yaşındadır, buluşmalar 12 Ağustos gününde gerçekleşmektedir.
Dr. Nazım ile Feride’nin imkansız aşkı
1947. İhsan Koza’nın yeni romanı “Zümrüt” yayınlanır. Doktor Nazım ile Feride’nin imkânsız aşkını anlatan roman 1959’da Ömer Lütfi Akad tarafından beyazperdeye aktarılır. Film hakkında hoş bir ayrıntı: Kumarhane sahnelerinden birinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın figüran olarak göründüğü iddia edilmektedir. Eldeki kopyalarda Tanpınar’ın varlığı kanıtlanamamış olsa da… Selim İleri’nin Lütfi Akad’dan naklen anlattığına göre Tanpınar, başroldeki Çolpan İlhan’ın güzelliğine bizzat tanıklık etmek için sete uğramıştır.
“Sen İstemeyinceye Kadar”…
1956’da yeni bir İhsan Koza romanı önce Hürriyet Gazetesi’nde tefrika edilir, sonra da Nebioğlu tarafından kitap olarak basılır: “Sen İstemeyinceye Kadar.” Arka kapakta İhsan Koza “Affet Beni” ve “Zümrüt” muharriri olarak takdim edilir (“Senede Bir Gün” neden sayılmaz? Muhtemelen aynı İhsan Koza olmadığı için…) Yine arka kapaktan alıntı: “İhsan Koza diyor ki, bu romanın ismi benim değildir. Ben belki romanıma başka bir ad koyardım. Fakat bu hakiki aşk macerasının gerçek kahramanı bir gün bana hikâyesini anlatırken dedi ki, ne yapayım, bu nefis kadın o öldürücü ve çılgın anda bana böyle fısıldadı: Sen istemeyinceye kadar…”
Bir “his romanı” olarak “Aşktan Sonra”
1954 yılında Emekli Sandığı Melek sinemasının işletmesini İpekçiler’den devralmıştır. İpek Film ikiye bölünmüş, işletme kısmının adı Film İşleri Türk Anonim Şirketi, yani Fitaş olmuştur. Şirket Yeni Melek sinemasıyla yoluna devam eder. Ancak işler yavaş yavaş bozulmaktadır. Bir “his romanı” olan “Aşktan Sonra” 1964’te Altın Kitaplar tarafından basılır. Bu altıncı kitapta ilk kez İhsan Koza ile İhsan İpekçi adları alt alta kapağa yazılır. Artık tartışmaya yer yoktur. İhsan İpekçi aynı zamanda bir yazardır ve bunu itiraf etmektedir.
İlk ve tek İhsan İpekçi romanı, “Yasak Cennet”
Elimizdeki ilk ve tek İhsan İpekçi romanı “Yasak Cennet” 1965’te Hürriyet’te tefrika olunur, 1966’da ise genişletilmiş bir baskıyla okur karşısına çıkar. Herhangi bir yayınevi markası taşımayan bu kitabın arkasında şu satırlar yazılıdır: “Yıllarca uğraşarak incelenen, araştırılan, hakikatlere dayanan emsalsiz sahnelerle dolu yakıcı bir aşk… Öldüren kıskançlık ve ihtiraslarla dolu macera… Seven erkeklerin seven kadınların romanı…” İhsan İpekçi aynı yıl yaşayanların dünyasından ayrılır ve Zincirlikuyu’ya defnedilir.
- Published in Egoist Okur